28 Ekim 2012 Pazar

Yalnızlar Rıhtımında Beklemek..! (bir daha çook beklersin yazısı :)

Kolay  mıdır gerçekten gitmek ? hem de hiç arkana bakmadan.. Koşarak uzaklaşmak.. Pek mantıklı gelmiyor değil mi? Ancak terk edildiyseniz kötü bir haberim var..! Evet olabiliyor. Yani insanoğlu kaçabiliyor bir başkasından. Onun sevgisinden aşkından kaçabiliyor. Beklide aşkı egolarımızı tatmin aracı olarak kullanmaktan öteye gidemiyoruzdur..! Kim bilir..

İnsanoğlu yalnızlığa mahkûm edilmiş değildir. Bazı insan yalnız yaşamaktan zevk alır. Sosyalleşmek onun için sadece bir ihtiyaçtır..! Düşünüyorum da günümüzde hemen herkes sadece sosyalleşmeye bir ihtiyaç olarak bakmakta..! O yüzdendir ki sosyal ortamlarımızı sanal aleme taşımamız aslında bir kaçış noktasını da yaratmaktayız kendimizce..! hem egolarımızdan arınabildiğimiz, hem de kendimizden kaçabildiğimiz bir alan sanal dünya!!

İnsanoğlu deyip durmak her zaman bana gıcık bir dil eylemi olarak gelmiştir!! Ne yani bu resmiyet İNSANOĞLU.. Böyle söyleyince çok mu havalı geliyor ne..! Bu bağlamda düşündüğümüzde aslında insanın kendine insanoğlu olarak hitap etmesi de bir ego tatmini değimlidir..! Ah biz insanoğulları ne kadar egoist varlıklarız..! Sosyal bir ortam içersinde kendini yüceltme dürtüsü de buradan mı geliyor bilmiyorum ancak eminim biliminsanları bunu da araştırmışlardır..!

“Ego” size de ilginç gelmiyor mu? Yoksa ben mi deliriyorum..! Evet, farkındayım biraz deliriyorum ama bunu da dâhiliğe vermek gerekir diye düşünmekteyim J hmm nerde kalmıştır ego mu? Diyordu birisi.. Evet. Ego gerçekten üzerine düşünülecek yazılacak konuşulacak o kadar şey var ki insan duraksamadan edemiyor..!

Aslında tam bu paragrafta ego ve yalnızlık ilişkisini birbirine bağlamam ve yazının geri kalanına yani sonuca doğru emin adımlarla ilerlemem gerekiyor..! Her mantıklı yazar gibi..
Egolarımız mıdır bizi yalnızlığa ulaştıran şey..! Yoksa rahat ihtiyacımıdır. İnsan yalnızken daha mutluysa neden sosyalleşmek zorundadır. Yalnızlık bazen baş tacı edilebilecek bir şey. Ancak her güzel şeyin bir kara yönü olduğunu unutmamak realizmin şanındandır canım..!

Ego ve yalnızlık bazen iç içe gecen halkalar gibi. Birbirlerini etkiledikleri oluyor ama kesinlikle birbirlerinin ayrılmaz parçaları değiller.. ama şu da bir gerçek Egonuz sizi aşacak kadar çoksa yalnız kalma olasılığınız yüksek.. Bunu ben söylemiyorum tabii ki İsviçreli bilim adamlara sordum da öğrendim onların yalancısıyım yani. :)

Egolarını aşamamak aşkları da katledebilir!! Al san yalnız kalma nedeni :) ama insanlar yalnız olmayı da seçebilir. Nedir yani bu “topluluk psikolojisi” kötüdür gibi bir hareketle düşünülmüş bir şey değil bu!! Aksine topluluk psikolojisi önemlidir. Devrimler yapar insanlar bir arada.. Ama bazen de kenarı çekilmek ve topluluğu izlemek isteriz.. Bazen güç toplama taktiklerimizden biridir. Bu anlamsızca kendimizi bir köşe atar ve bir süre soluk alırız hayattan.. Hepsi bu!!

Hiçbir “normal” insanın yalnız ölmeyeceğini düşünen bir topluluk canavarı olarak yalnız kalmanın güzel yanlarını size anlatmanın saçmalığından yakınmayacağım onun yerine “yalnız kalınabilir ancak belli bir süre” diyerek kendimi mutlu edeceğim!! :)

Sonuç olarak; egolarımız bizi yalnız bırakabilir, aşırı narsisizm bizi yalnız bırakabilir ama en önemlisi bazen biz seçeriz yalnızlığı.. Ve sadece biraz kafa dinleyebilmek için.. Siz ne dersiniz?

12 Haziran 2012 Salı

soru işareti "?" nedir, neden kullanılır ?


 Bazen olduğu gibi yaşamak geliyor içimden. Etine sütüne karışmadan hatta “banadokunmayanyılan binyaşasıngillerden”  olmak boşu boşuna oradan buraya savrulmak istiyorum. ama nerde öyle beyinsiz gibi yaşamak özgürlüğü..! Hiç istemesen de düşündürüyor seni ülke, dünya, insanlık…

Kafamızda bir sürü sorunun olması en doğal olanı değimlidir zaten? Hayat bir “?” değil midir? Neden yaşıyoruz sorusuna cevap için uydurulmamış mıdır tüm dinler?  Yani kim ne derse desin önemlidir sorular. Hem de cevapları yoksa muhteşem şeylerdir onlar. Soru sormak eylemini birçok dogma bilgi Zaralı görse de soru sormak düşünme eylemenin ayrılmaz parçalarından biridir hiç kuşkusuz.
Sanırım geliyoruz o malum soruya “neden yaşıyoruz?” bu sorunun değişik cevapları var hiç kuşkusuz. dinlerin dediği gibi ilahi olanın(çoğunlukla Tanrı diye adlandırılıyor) bir deneme tahtası  veya bir laboratuar faresi miyiz yoksa..! yok artık..!  Belki de sadece öylece geçerken uğramıştık dünyaya ve uygarlaşmıştık son bilmem kaç milyon yılda.

İnsanlar kendi küçük dünyaları içinde yaşayıp duruyorlar.  Ancak bence herkes en az bir kere düşünüyordur.“neden varım” diye. Son günlerde ümidim azalıyor, insanlar düşünmüyormuş, sadece hayatı izliyorlarmış gibime gidiyor. “bazıları” dışında tabi..! Neden yaşar ki bir insan iyi bir kariyer için mi, finallerinde iyi bir not almak için mi ya da bu dünyada en büyük sevap bonusunu kazanıp ahiri zamanda “rahat edebilmek” için mi? Bence hayatın tek bir anlamı var ve bu çok basit: mutluluk.

Mutluluk kavramı aslında içinde bir sürü yan anlamı barındıran devasa kocaman büyüklükte bir kelime..! Önemini yazmakla bitiremem sanırım ancak insan mutlu olmak için yaşar. Yâda en azından mutlu olmak için yaşamalıdır. Mutlu olmak bireyin mutluluğundan, kolektif mutluluğa kadar uzanan çok geniş bir yelpazede değerlendirilebilir. Tüm insanlar şu koca ömürlerinde sadece mutluluğu aramak ve ona biraz daha ulaşmak için didiniyorlar. Daha fazla para kazanmak istiyorlar örneğin sırf mutluğa ulaşabilmek için. Yada sadece aşık oluyorlar mutlu olabilmek hayaliyle..! Yani insanlar mutluluğu arıyor her daim. İşte burada karşımıza “neden” sorusu çıkıyor.

Neden sorusunun cevabını bulmaya çalışmak aslında tamda mutluluğun kaynağı. Tüm insanlık neden yaşıyorum? neden varım?, ben kimim? Sorularıyla bir yandan kişiliğini tanımlarken, bir yandan da kişiyi mutluluğa taşıyan araçlarda biri haline geliyor. Örneğin ben kimim? Sorusuna verilen “hıyarsevergillerdenim” cevabı bir kişiliği yansıtıyorsa buradan hıyar seven bir zatı muhterem var ve bu zat hıyara ulaştığımda mutlu oluyor demektir.

Ancak bazı insanları anlamlandıramıyorum hayatın içersinde. Bu insanlar neden yaşar, hayatta ki amaçları nedir sorusuna bir türlü cevap veremiyorum. Korkarım bu sorulara kendileri de anlamsız bakışlarla karşılık vermekte ve sadece yaşadıklarını idea etmektedirler. Aslında onlarda kendi sorularını aramış ve sonunda kendilerini bir televizyonun önünde yapayalnız, bir kumandaya mahkûm olarak bulmuşlardır. Beyinlerin içindeki sorular popüler kültür imgeleriyle yer değiştirmiş soru işaretlerinin yerini sade ve kesin yargılar almıştır artık. Bu insanlar en tehlikeli insan tipidir beklide. Sadece bildikleri birkaç dogmayla yaşayan bu insansı türün inaklarına dokunmaya kalktığınıza yani onlara soru işaretlerini geri vereye çalıştığınızda şiddetli bir itirazla karşılaşırsınız. Bu insan türü kesinlikle düşünmez. Düşünse de kendine kadar düşünür..! İnsanlığa en büyük faydası havaya saldığı karbondioksitle bitkilerin fotosentez yapmalarına katkı sağlamalarıdır.

Kısacası Bu insan “yeni” Türkiye’nin insan türüdür. Yani 2. Cumhuriyetin yeni insanıdır.

Sonuç olarak tüm bu yazılanların doğrultusunda ele aldığımız da insanoğlu yaşadığını “fark etmeye” hep bir soruyla başlamıştır. Bu sorunun cevabını bulmak her zaman yeni sorulara gebedir. Eğer bir sorunun cevabı yeni bir soru getirmiyorsa bu işte bir yanlışlık olduğu anlaşılmalı ve bu hatan en kısa sürede dönülmelidir.

Düşünme eyleminin dışında duran insansıların yeniden düşünmesini sağlamak için öneride bulanmasam bu yazıyı boşa yazmışım gibi hissedeceğim ki böyle insanlara en acil söylemem gereken popüler kültürün hücrelerine nüfuz etmesini engellenmek, engelleyemiyorlarsa etkisini en aza indirilmektir. Ne mi lazım yoksa herkes  “ciciş kardeşler” gibi ortaya atlayabilir ve insanlın sonunu getirir çünkü ciciş olmak soru işaretlerini yok etmek demektir. Soru işaretleri insan olabilmenin anahtarı olan düşünebilmenin, en önemli aracıdır.
Evet, biliyorum bugün biraz fazla uzattın ama anlatacak çok şey vardı. Aman siz siz olun kafanızdaki soru işaretlerinizden “kurtulmayın” zira onlar hazinedir. Lütfen soru işaretlerinize iyi davranın :)


2 Haziran 2012 Cumartesi


Farklı Olmanın Farkında Olmak..


Tüm toplumlar farklı olanı kendine benzetmeye çalışır hiç kuşkusuz. Ancak son dönemlerde Türkiye'de yaşananlar bunun daha ötesinde bir şeyler olduğunu söylüyor bize. farklı giyinmeli, farklı konuşmalı, farkı yaratmalıyız. Hem de şu son günlerde bundan daha önemlisi yok bence. Din ekseniyle tek tipleştirilmeye çalışılan Türkiye'de farklı olmak ve farklı olana sahip çıkabilmek önemlidir.

Hiç kuşkusuz, toplumsal normlar bir baskı aracıdır ve bu görevlerini belki hukuktan bile iyi yerine getirirler. Farklı olmak tam olarak bur da devreye giriyor. Faklı olmak toplumsakl normlara karşı gelmek, toplumdan dışlanmak gibi bir sonucu doğurabiliyor. Ve bu yüzden insanlar kendilerine tanınmış alanların dışını çıkamıyor, farklı olacaksa bile dozunu kaçıramıyor. Yani insanlar şeffaf hücrelerin içinde mutlu mesut(!) yaşayıp gidiyorlar.

Farklı olmak önemlidir. Belkide, herkesi tektipleştirmeye çalışan küreselleşmeye de karşı koymanın en etkili yollarındandır farklı olmak. Ama Türkiyede küreselleşmeden öte olark toplumun kendiside hızla dincileştirildiğinden farklı olmak kavramıda zemin değiştirmiş durumda.

Bize dayatılan model, “uslu çocuk” olarak hücrelerinde oturan insanlardan ibaret. Muhalefet etmeye gerek yok...! kürtaj olup olmayacağımıza “o” karar verir zaten. Kaç çocuk doğuracağımızı da söyler..! bize yaşamak değil sadece nefes alıp vermek düşer. Kadın sadece doğurmalı ve çocuk bakmalı, erkekte sürekli çalışmalıdır. Aman ha muhalefet etmemeli yoksa her yer Yunanistan olur verir..!



Sonuç olarak farklı olanı savunmalıyız...! bize verilen “uslu çoçuk” olma rolünden çıkmalı ve isyan etmeliyiz..!   

25 Nisan 2012 Çarşamba

Moda Üzerine: Tıngır, Mıngır


İnsanın, insan olduğunu anladığı ve neden sorusunu sormaya başladığından beri farklı uğraşları var. Mesela kendimizle ilgili büyük bir sorunumuzun olduğu bir gerçek..! ve bu kendini tanımlama ve etrafını ve doğayı kontrol etme sürecinde, akılsız insanlardan biri kıyafet modası denen o aptal ve saçma icadı yaparak tüm insanları kıyafete ve anlamsız zevklere mahkum etmiştir..!

Moda deyip geçmeyiniz lütfen. Batı kıyafet modası, tarihini 1100'lere kadar dayandırmış durumdayken hemde..! Yani durum tam olarak şöyle gelişmiş “ Ve İnsan Modayı Yarattı...” Günümüz moda anlayışı ve moda olgusu hayatımızın bir parçası olmak durumunda ne yazıkki..! Modadan soyutlayamıyoruz kendimizi..! Her zaman peşimizde anlayacağınız..! modadan haz etmem ancak toplumsal ihtiyaçlarımız içerisinde bulunan beğenilme ihtiyacımızı her insan kadar karşılamak zorundayım,,! Yani giydiklerime dikkat ederim..! Yani çoğu zaman..!
Modadan haz etmemek zevksizlik olarak nitelendirilmemeli. Kıyafette uyuma dikkat ederim..! en sevdiğim oyunlardan birisidir bu. İnsanların kıyafetlerine dikkat etme oyunu. Bu oyunun basit iki kuralı vardır. Bunlardan birincisi; İki tarafında- yani eleştiri yapılan ve yapan- yürüşüş halinde olmalıdır ve eleştirilen bir oyunun içerisinde olduğunun farkında olmamalıdır..! İşte şimdi atış serbestir hele birde yanınızda eleştirilerinizi paylaşabileceğiniz ve de doyasıya gülebileceğiniz birisi varsa bu oyunun tadından yenmez..!

Moda denen olay bana hep bir dayatma gibi görünmüştür. Yani egemen olan moda algısı neyse sende onu yapmaya zorlanırsın yada 'moda toplumunda' dışlanırsın..! aslında bir bakıma aforoz..! bu bana oldum olası saçma gelen bir hareket olmasına rağmen yaşadığın topluma ayak uydurma düşüncesi bazen üstün gelebiliyor..!

Moda denen olgu insanoğlunun daha fazla tüketmesini ve moda Endüstrisinin daha fazla kazanmasına yarayan basit bir kapitalist araç aslında. Bunun yanında oluşturulan güzellik anlayışı bir çok insanın yeme alışkanlıklarını değiştirmekte ve insanlar 'toplumun güzellik anlayışı'na bağımlı hale getirilmeye çalışılmaktadır hiç kuşkusuz. Bu yapay güzellik anlayışı; sıfır beden mankenlerin bulunduğu ve her kızın barby bebeklerin kopyaları olmaya çalıştıkları bir anlayış. Yani insanlar moda endüstrisinin birer oyuncakları haline getirilmeye çalışılmakta ve toplum'a genel bir güzellik algısı aşılanmaktadır.

Moda endüstrisi için hayvan öldürlebilir, insanlar sağlıksızlaştırılabilir, kot taşlayan işçiler silikozisten 2 yıl içinde öl(dürül)ebilir... Ne olursa olsun Moda Endüstrisi üretmeli ve insanlar tüketmelidir..!

Bu konuda gayet basit bir önerim var. Moda denen saçmalık yasaklanmalı ve insanlar kendi haline bırakılmalı acilen..!

23 Nisan 2012 Pazartesi

Yazmak Üzerine Bir İki Söz..

Sadece yazmak geliyor bu aralar içimden. Sadece bir kaç kelime yazıp bırakamıyorum o bembeyaz duran sayfaları... kirletmek geliyor içimden, çok insani olarak ve başlıyor böylece yazı serüveni. Kelimeler kifayetsiz kalmadığı sürece yazıp duruyorum. Yorulmadan sanki bir emirmişçesine ve durdurulamayacakmış gibi...

Yazmak okumaktan daha aktif bir yöntem hiç kuşkusuz. Ancak yazmak ve okumak kadar birbirine bu kadar yakın ve uzak olan anlamız derecede ilginç ve insanlar için bu kadar değişkenlik göstermesine rağmen hayatta kalmaya cesaret gösteren kelimelere hayranım. insan yazmadan nasıl yaşar anlamlandıramıyorum. Benim için yazmak konuşmak derecesinde sadece bir alışkanlık.. ancak söz gibi riyakar değil yazı eylemi..işte o yüzden cesur belki de. Seni hiç bırakmadan cesaretle takip etmesinden ötürü.

Okumak eylemi yazmak gibi bir eylem olmasa da biri olmadan diğerinin değeri hiç bir zaman anlaşılmayacak iki sevgili gibiler. Belki bu yüzden yapmacık gözükseler de aslında o kadar da gerçekler. Çıplak ayakla bastığın toprak kadar gerçek ve ayakkabı kadar yapaylar.

Yazmak kelimesi cesurdur derken saçma bir benzetme yapmaya çalışmıyorum! Ciddiyim yazı cesurdur! Çünkü hiç bir zaman kaybolmaz. Düşünceleri saklar içinde gizli hazinelerdir onlar. Ve bizi 20 yıl öncesinden gammazlarlar mesela. O yüzdendir cesur oluşları. Ama en önemlisi tarihi karşı cesurdurlar .ne kadar eski olursa olsun kaybolmaz yazılar. bazen saklanabilirler ancak asla kaybolmazlar. Yani söz gibi hain ve dönek değillerdir yazı..!

Yazmak bir insan için için bağımlılık yaratabilen ilginç bir hastalıktır kimi zaman. Sigara gibi bağlımlısındır ona yada iyi anlamla aşık olursun yazmaya.Ve bir ihtirastır artık yazmak senin için. Yazı kıskançtır hemde. Yalnız bırakmalara dayanamaz. Yavaş yavaş öldürür yani diğer bütün aşklar gibi.
Bu kadar gevezelik de ne oluyor diye düşünebilirsin. Bu senin en doğal hakkın. Ancak ben sadece içimi dökmek istedim. Bunu yaparken okumak ve yazmak gibi iki kelimeyi kendimce irdelemek gibi bir hataya düştüm. Pişman mıyım ? HAYIR!